Himalaya Dağları Kala Patthar (5.545m), Gorekshep (5160m), Cho La Pass (5.420m), Clola la (5.420m), Renjo-la (5.416m), Everest Base Camp (5.364m) Ekim 2024
‘Yol’.... ne ufku açık bir kelime…
Himalaya Dağları
Uzun yıllardır planlayıp ama nedensiz sürekli ertelediğim Himalaya Dağları’nın eteklerinde ve zirvelerindeki yolculuğum başlıyor. 12.10.2024
Havaalanına gitmek için otogarda otobüs
saatini beklerken ablam, Elif ve Cem geldiler uğurlamaya. Hiç beklemiyordum
uğurlanmayı çok şaşırdım çok mutlu oldum. Yıldız otobüs saatini kaçırmış aradı.
Sonra Selda arkasından Serpil, Arzu ve arkasından diğer arkadaşlarım. Şans
dilemek için aranmak ne güzelmiş.
Nasuh Mahruki ve Tunç Fındık’ın
Everest zirvesini anlattığı kitaplarda okumuştum, onları da arkadaşları
dostları uğurluyorlardı. Tamam benimki
sadece Everest Bace Camp ve Kala Patthar ama bu, benim kendi dünyamın en yükseği.
Çok heyecanlıyım. Neyle
karşılaşacağımı bilmiyorum. Günlerce 4bin - 5bin metrenin üzerinde olacağım. “Bir
şeyleri yapmak zor değildir; zor olan kendinizi onları yapacak ruh haline sokmaktır”
diyen kişi (Constantin Brancusi) bir heykeltıraş olsa da, benim durumum için de
kullanabilirim.
‘Ben hazırım’ diyebilirim ama vücudum
izin verecek mi? bunu bilemiyorum.
İlk durağımız Katmandu’da iki gün
geçirdik. Tapınaklara gittik. Bu kısmı belki bir ara tapınaklar başlığı altında
yazarım. Sırf bu yüzden Katmandu’ya geliniyordur ama benim aklım dağlarda
olunca gezinin bu kısmı da sabırsızca geçti.
Ve nihayet havaalanındayız… Lukla
uçağını bekliyoruz. Hava şartları nedeniyle uçağın kalkıp kalkmayacağı belli
değil. Eğer Katmandu’dan uçamazsak Ramechha'ya arabayla 5 saat çok kötü
yollardan gidip oradan uçağa binme durumumuz var. Tabi beterin beteri var,
dönüş yolunda yapmak zorunda kalacağım 27 saatlik kara yolculuğundan henüz
habersiz olduğumdan bu 5 saat ihtimali bana hayli kötü geliyordu. En fazla 15
kilo olması gereken -fazlası için ayrıca ödeme yapmak gerekiyor- kamp ve zirve
çantamla birlikte umutla bekliyoruz.
Sonunda Lukla uçuşumuz 16 kişilik
minik uçakla başladı. 35 dakika sürecek yolculuğumuzda sislerin altındaki
dağları izliyorum. Daha önce böyle bir güzellik görmediğimi düşünürken aslında
sonraki göreceklerimin fragmanıymış bu. Günlerce ne şaşkınlığım bitti ne de
hayranlığım. Her adımda farklı bir duygu yoğunluğu…
Lukla'daki Tenzing-Hillary
Havaalanı'na İner inmez ilk iş Lukla Restoranında
yemek yedik.
Aslında alışkın olduğum grup
gezilerinden farklı bir durum vardı.
Arkadaşlarım yürüyüş boyunca ya önden gittiler, ya arkadan geldiler ya
da rahatsız oldukları için zirveye gelmediler. Herkes için biraz bireysel bir
gezi gibi oldu, bu nedenle bundan sonrasını yalnızmışım gibi anlatabilirim.
Sadece kahvaltı ve akşam yemeklerinde bir saat bir aradaydık. Konakladığımız
yerler dışında bir arada fotoğrafımız çok istememe rağmen yok. Bir problem
yaşanmadı sadece kendi başlarına ayrı ayrı yürümek istediler. Başta bana biraz
garip geldiyse de yalnız adımlamak, koca koca dağların arasında kendimle
kalmak, bu heybeti yalnız seyretmek
keyif vermeye başladı. Çok fazla fotoğraf ve video çekimleri yaptım. Rehberimiz
Dipak çok sabırlıydı.
Ve artık yürümeye başlıyoruz. Lukla
2.860m. Ama biz Phathing’e 2.652 m’ye doğru inmeye başladık. Doğa, daha
buradan güzelliğini cömertçe sunmaya başladı. Yeşillikler içinde patikadan
adımlıyoruz. Çok insan var bizim gibi gidenler gelenler, yük taşıyanlar, yaklar,
eşekler, atlar. Yukarıya çıkanlara ve yük taşıyanlara sürekli yol
veriyoruz.
Yol boyunca manzaramız kocaman vadiler, geniş dere yatakları… Derelerden akan su dağlardan gelen erimiş buz olduğu için bulanık. Karyolung (6511 m), Nupla (5885 m) ve Gongla (5813 m) gibi zirvelerin sisli, bulutlu hallerini uzaktan uzaktan seyrederek yürüdük. O büyük, upuzun asma köprülerden geçerken çok sallandığı için videoya almakta zorlandım. Sonra o kadar çok köprü geçtik ki.
Yaklaşık 5 saat sonra Phathing’e (2.652m)
geldik. Yemek yedim ve hemen dinlenmek için odaya geçtim.
Tüm konakladığımız odalar soğuk,
uyku tulumumla yatıyorum. Yatakların üzerinde yorganlar var ama onların temiz
olduğunu ve ısıttığını sanmıyorum, sadece restoran bölümünde soba yakmışlar.
Sabah güzel bir kahvaltı sonrası, Namche
Bazaar’a doğru (3440m) yavaş yavaş yükselmeye başladım. Ben normalde
de zirvelere yavaş çıkan biriyim, yavaş yürüyorum. Zaten 5bin metre üzerine
sağlıklı ulaşmamın en büyük nedenidir bu. Her gördüğüm güzelliği durup
seyrediyor fotoğraflıyorum bazen de rehberimiz Dipak telefonumu alıp
fotoğrafımı çekiyor ya da telefonu 10sn ayarlayıp taşın üzerine koyup kendimi
çekiyordum.
Çok mutluyum, keyifliyim, her
adımda sonrası için heyecanlıyım.
Yarı orta zorluktaki bu parkurda,
30-40 cm yüksekliğinde taş döşeme basamaklarla yükseliyoruz. Adını internetten
bakıp öğrendiğim Dudh Koshi Nehri'ni takip ederken üç asma köprüden geçtik, her
köprüde video ve fotoğraf çektim.
Yol boyunca bir çok köyden
geçtik. Chumoa ve Monjo adlı bu köyler dar sokaklardan oluşuyor. Taşlı yolları,
küçük küçük evleriyle her köyde Nepal bayrakları ve dua tekerlekleri var. Bu
dua tekerleri çok ilginç, sola doğru çeviriyoruz, çevirince bir zil sesi duyuluyor.
Dipak sürekli ne tarafa çevireceğimi gösteriyor ters çevirdiğimde oluyor. Bir
yerde okumuştum. Dua tekerlekleri hareket ettikçe içindeki duaları çevirerek
yaydığına inanıyorlar. Ayrıca Stuba adlı, üzeri dua yazıları ile kaplı yığma
taş yapılar bulunuyor ve bunların solundan geçiyorlar.
Bu bölgenin adı Sagarmāthā Milli
Parkı, buraya girişte izin alınıyor. Rehberimiz Dipak pasaportlarımızı alıp
izin işlemlerini yaptı. Kısa bir bekleme ve dinlenme sonrası bazen yokuş
aşağıya, bazen yokuş yukarıya yürümeye devam ettik.
Sagarmāthā
Milli Parkı (sagaramāthā rāṣṭriya nikuñja), Nepal'in doğusunda, Himalayalar üzerinde, Everest Dağı'nın
egemen olduğu bir koruma alanıdır.
Solukhumbu Bölgesi'nde 1,148 km2 (443 mi2) bir alanı
kaplar ve 2.845'ten Everest Dağı'nın zirvesinde 8.848 m'ye (9.334 ila 29.029
ft) kadar yükselerek uzanır.
Ve kutsal topraklara giriş
yapılır.
Giriş merdivenli, girişte sol tarafta 5 adet büyük dua tekerleği var,
sürekli dönüyorlar. Geniş merdivenlerden çıkmaya devam ediyorum, bir çok
outdoor ve hediyelik eşya satan mağazaların önünden geçiyorum. Güzel kafeler,
mekanlar var ama sonra bakarım deyip konaklayacağımız yere, Green Tara Hotel’e
ulaşıyorum. Sanırım yol 5-6 saat sürdü. Dinlendikten sonra tekrar çıkıp köyü
dolaştım.
Namche Bazaar, Khumbu bölgesinin
kalbi olarak bilinir. Aklimatize olmak için bir gün fazladan kalacağız.
Gece uyumadan önce geldiğimiz bu
son yere kadar gördüklerimi hafızamda yokladım. 3.440m’deki Namche Bazaar’dayım. Çıktığım zirvelerin
yüksekliklerini pek aklımda tutamam bu yüzden telefonumdaki listemi açıp baktım,
Küçük Demirkazık benim en sevdiğim zirvelerden biri ve 3.400m.
Ertesi gün Namche Bazaar ve
aklimatize günü. 3.900m’deki Shangbouche Tepesi’ne çıkıldı ve yol üzerinde Sherpa Müzesi gezildi. Müzenin önünde Tenzing Norgay’ın büyük bir heykeli var.
Tenzing
Norgay ve Edmund Hillary 1953
yılında güneydoğu sırtı rotasını kullanarak Everest'e belgelenmiş ilk tırmanışı
gerçekleştirdi.
Sabah kahvaltı sonrası Thame'e (3850m) doğru yürümeye
başladık. Yürüdük yürüdük, çıktık indik, şelaleler, dereler, köprüler ve üzerinde
küçük dar yolları olan köylerden geçtik. Yol boyunca atlar, yaklar, eşeklerle
ya da parmak arası terlik, bez ayakkabı, incecik kıyafetli erkekler,
kadınlar alınlarından
destek aldıkları bir bez yardımıyla sırtlarında tüp, su, içecek, yiyecek
aklınıza gelebilecek her şeyi taşıyorlar. Üç buçuk saat sonra yeniden
konaklayacağımız yere vardık. Bu sefer çok erken geldiğimiz ve yorgunda
olmadığım için kısa bir süre dinlendikten sonra etrafın güzelliğini saatlerce
seyredip fotoğrafladım. Yükseklikle ilgili bir sıkıntı yaşamıyordum ama
yükseldikçe yürüyüşler bedenimi yoruyordu ve erken yatıp dinleniyordum.
Uyumadan bir baktım, Verçenik 3.711m (benim ilk teknik zirvem) ve Büyük
Demirkazık 3.756m. Yani benim çıkıp hemen indiğimiz yüksekliklerde şimdi
konaklıyorum. Yarın Erciyes ve Kaçkar zirvesinin de üstünde olacağım sonra
Süphan Dağı ve Ağrı Dağı.
Yine çok güzel bir sabaha uyandım ve adımlamaya başladım, bakalım daha ne güzellikler göreceğim. Lungden (4380m) dört saat sürdü ama yükseklik artık yormaya başladı adımlarım daha yavaşladı. Yine eşsiz manzara eşliğinde geniş bir vadi, dağların arasında dar bir dere ve gözünün görebildiği uzaklıklarda dağlar. Rota, sürekli çıkış şeklinde değil. Çok dik vadi tabanlarına önce dik iniş sonra dik çıkışlar şeklinde devam ediyor. Konakladığımız bölgeler daha çok soğuk olmaya başladı. Artık dört bin metre üstündeyiz mutlu, huzurlu ve yorgun bir şekilde uykuya dalıyorum.
Harika bir güne kalkıyorum, bu
sefer yolumuz çok uzun, 18km ve yüksek. Renjo-la
(5.416m) çıkıp, sonra Gokyo Vadisi'ne (4.800m)
ineceğiz. Everest Dağı’nı ilk kez burada göreceğimi yola çıkarken bilmiyordum.
Yol beni çok yoruyordu. Adımlarım
çok yavaşladı ama zirveye az kaldı. Yol boyunca yine birbirinden güzel
zirveleri seyrediyorum ama çıktığım yer o kadar dik ki, çok zorlanıyorum. Yürürken
arkamdan gelenlere yol veriyorum, bazen de yukarıda yol verdiklerimi geçiyorum.
Çok hızlı nefes alıp veriyorum ve sonunda Renjo-la’nın 5.416m’lik
zirvesindeyim. Onlar tepe diyorlar, geçiş diyorlar, 5.416m’lik tepe mi olur? Zirvede
bir süre durdum, o kadar soğuktu ki… Bir kadın elinde torba çöpleri topluyordu.
O kadar yorgundum ki oturduğum bölgedeki çöpleri toplayıp uzattım. Karşılığında
bana el ısıtıcı verdi. Çok üşüdüğümü görünce Dipak da çantasından iki tane
çıkardı eldivenimin içine koyup yürümeye devam ettim, nasıl olsa Dipak her
şekilde bana yetişiyor.
Ve işte sol tarafta bulutların arasından bana göz kırpıyordu Everest dağı, ilk gördüğüm yerde hemen birkaç fotoğraf çektim son fotoğrafta bulutlar artık kapatmıştı.
Yoluma devam ettim. Dört saatlik
bir iniş sonrası Gokyo Vadisi'ne (4.800m) geldim. Yukarıdan vadi tablo
gibiydi, 4.400 metrede bir göl, kenarında küçük küçük konaklanacak yerler.
Güzel bir dinlenme sonrası yola çıkma zamanı, hava harika, Gokyo
Vadisi’nin güzelliğine doyamıyorum. Gokyo Vadisi’ni ve dünyanın en yüksek
altıncı dağı olan Cho Oyu (8.201m) dağının görüntüsünü arkamızda bırakıp adımlamaya devam
ediyoruz.
Bugün az yürüyeceğiz ve aşağıya doğru, konaklayacağımız ve gideceğimiz yer Thaknag (4750m). Gokyo’nun yeşil gölünün güzelliği sonrası, yol bana çok koyu göründü. Göller kayaların rengini almış koyu renkteydi, hava kapalıydı.
İniş çok dik ve kayalık, sonrası düz bir vadi
oldu. Dağlarla çevrili harika bir vadi. Küçük bir dere akıyor, derenin sonu dağlara
doğru uzanıyor.
Hiçbir şeyin sonu yok burada
dereler dağlarla, dağlar gökyüzüyle birleşiyor.
Güzel bir uyku sonrası kahvaltı ve yine yollardayım.
Yükseliyoruz, çok dik çıkıyoruz, önce
Clola la (5.420m). Çıktık, yerler kar ve buz ama güneş erittiği için çok
fazla değil. Bu yükseklikte kısa bir dinlenme, fotoğraf ve video çekim molası
sonrası devam ettik.
Çıktığımız bu zirveden -onlar tepe diyor- inmeye başladık. İndik indik ve Cho La Pass (5.420m) Tepesi’ne çıkmak için tekrar yükseldik, bu sefer diğer çıktıklarımızdan daha dik bir yere çıkmaya başladık ama ben çok yavaşım, her bir anın tadını çıkarmaya çalışıyorum. Bu yükseklikte diğer zirveleri çok net görebiliyordum, manzarayı seyretmek için ayakta dakikalarca durdum, fotoğraf çekip videoya aldım, her karesini hafızamda tutmaya çalıştım. Ardından konaklayacağımız bölgeye gelebilmek için yeniden inişe geçiyoruz.
Zirvede fotoğraf ve video çekimleri sonrası, bir şeyler yedik ve
inişe geçtik. İniş çok dik ve karlı. Biraz aşağıda sanırım Dipak benim için
çantasından krampon çıkaracaktı ama ben yürüyüp gidince gerek görmedi. Hasan
dağından alışığım ben o karlara. Dik yamaçlardan indik ayakkabı biraz kayıyor
ama dikkatli olunca bir şey olmadı. Bir süre sonra düz bir alana geldik. Kar
bitmiş, kayalardan devam ettik ama daha çok yolumuz vardı. Bu sefer çok
yoruldum artık Dzangla’ya gitmek ve uzanmak istiyordum. Günlerdir yürüyordum,
bugün çıktığımız 5.420m bana fazla geldi sanırım. O kadar yoruldum ki artık fotoğraf
çekmek için telefonuma bile uzanmıyordum, bir an önce gitmek istiyordum.
Uzaktan konaklayacağımız yeri gördüm ama tam bir saat daha yolumuz vardı.
Konaklayacağımız mekana gittiğimde akşam yemeğine bir saat vardı, odaya gitsem
uyur kalırım diye restoranda koltukta üzerimdekilerle ayakkabımı bile çıkarmadan
uyuya kaldım.
Ve sabah oldu. İyiyim, yorgunluk
yok, ağrı yok, sızı yok, yükseklikle ilgili sıkıntım yok, sağlığım iyi, bana da
mutlu olmak düşüyor.
Hep söylerim: Doğanın
mutlulukla bir ilgisi olmalı…
Günlerdir beş bin metre üzerinde
yürüyorum, konaklıyorum, bu benim için mucize gibi bir şey. Sağlığım yerinde,
yüzümdeki ve bileğimdeki şişkinliğe takılmamaya çalışıyorum; iyiyim, yürüyorum,
yavaş yavaş yükseliyorum, olması gerektiği gibi sıkıntısız, problemsiz
adımlıyorum, gördüğüm her kare mükemmel, çok daha uzun günler kalmak isterdim.
Adımlamaya devam ediyorum bir yandan yükseldikçe yorgunluğum artıyor, bir
yandan anı uzun uzun yaşamak istiyorum ama o tepenin arkasında daha güzeli var
biliyorum. Bir an önce oraya gitmek istiyorum, oraya giderken yoruluyorum
konaklayacağımız yere varmak istiyorum ama doyamıyorum, karışık duygular içinde
patikayı takip ediyorum. Aşağılarda çok insanla karşılaşıyorduk ama burada pek
karşılaşamadım. Chola Pass geçidini çok yürüyen yok bugün. İnişler çıkışlar,
dağlar zirveler gözümün görebildiği uzaklıktaki karlı, sisli zirvelerde yürüyorum.
Nihayet düz bir alana geldim diye düşünürken bir süre sonra Goreshep’e gelmeden
hemen önce çok dik bir yer çıkıyoruz. Çıkınca orası sandım Nepal bayrakları vardı.
Zaten her yere Nepal bayrakları asmışlar. Çıktık ama hiçbir şey yok, tam bir
hayal kırıklığıyla yürümeye devam ettik. Normal şartlarda 15 dakikada giderdim
ama o kadar yorgunum ki 35 dakika sürmüştür. Vardığımızda güneş batıyordu.
Dipak telefonumu istedi. Dağlar üzerine batan güneşin rengi gelmiş, altın
sarısı gibi bir sürü fotoğraf ve video çekti.
Gorekshep, Everest Ana Kampı'na
hem de Kala Patthar 'a yapılan yürüyüşlerin son konaklama yeri, sonrası
dönüşler başlıyor. Çok kalabalıktı, önceden ayarlanan odalarımız başkalarına
verildiği için çadırda kaldık.
Yarın Everest Base Camp (5.364m), Ertesi gün
Kala Patthar (5.545m) çok heyecanlıyım.
Sabah saat 05.00 gibi kalkıp Dipak’la birlikte Everest Base Camp’a yürümeye başladım. Hava yeni yeni aydınlanıyor ama çok güzel doğa, gökyüzü. Yürürken yol boyunca sağ tarafımda bakışıp durduk Everest Dağı’yla. Kocaman devasa bir kütle ne kadar ilerlesem solumdan beni seyrediyor sanki.
Bir ara aşağı doğru inmeye
başladık. Kayaların üzerinden, yanından geçtik ve işte Base Camp yazılı o taş
orada. Yıllarca Everest’i tırmanan dağcıların kitaplarında, anılarında okuduğum
kelimeler burada mı yazılmıştı notlarının arasına? Onların zirve için
haftalarca aylarca konakladığı bu noktada bulunmak nefesimi kesiyor. Şimdi kamp
yeri başka yerde tabi, bu kadar insanın ziyaret ettiği yerde olmamaları normal.
Fotoğraflar çekildim her yerinde. Taşın olduğu yer biraz aşağıda kalmıştı, daha
yukarıya çıkıp video ve fotoğraf çekimleri yaptım. Kamp alanından erken
çıktığımız için çok kalabalık değildi, biz dönüşe geçtiğimizde yol boyunca çok
insanla karşılaştım ve şimdi sağ tarafımdan beni izliyordu kocaman dev dağ
kütlesi. Bakışarak kamp alanına döndüm.
Harika manzaralar eşliğinde bir günü daha bitirip uykuya daldım.
Gece saat 04.00 de Dipak’ı
bekliyorum. Vücudum yeterince dinlendi mi emin değilim. Umarım çıkabilirim diye
düşünüyorum ama devam etmemek; “Eğer burada durup daha ileri gitmeyeceksek
neden bu noktaya kadar geldik” diyen Seneca’ya ayıp olurdu.
Kala Patthar (5.545m)’da güneşin doğuşu için erkenden yürümeye başladık, hava karanlık, kafa lambalarıyla ilerliyoruz. Biraz yürüdükten sonra yükselmeye başladık ama çok dik. Önümüzde ve arkamızda farklı gruplar var, beni geçiyorlar, bazen ben hızlanıyorum. Çok soğuk, durup çantadan bir kat daha bir şeyler çıkarıp giyiyorum, yine soğuk. Kaz tüyü eldivenler içinde ısıtıcılar var ama ellerim ısınmıyor. Günlerce yürümenin yorgunluğu bu, yükseklikte uzun günler kaldım, alıştı vücudum. Kendimi çok yordum biliyorum ama buna çıkmam lazımdı. Çok kalabalık bir yere çıktım orası zirveydi sanırım ama o kadar üşüdüm ki telefonumu çıkaramadım güneşte doğmadı. Hemen aşağıya doğru yürümeye başladım. Biraz aşağıda Dipak telefonumu aldı ve arkamda son kez gördüğüm Everest Dağı’yla birlikte fotoğraflarımı çekti.
Çok şanslı hissediyordum kendimi,
üşüyordum ama o an o kadar güzel bir duygu içindeydim ki bunu karşılayacak bir kelime
bulamıyordum. Sadece hayal kurmak yerine, artık onları gerçekten yaşamanın
mutluluğu olabilir.
Soğuktan donmamak için hızlıca
aşağıya indik, aşağılarda güneş doğdu ve ben ısındım daha çok fotoğraf video
çektim. Sonra hemen odama gidip sıcak uyku tulumumun içine girdim.
Bir saat sonra kalktım yorgundum
kahvaltı yapıp hemen yola çıktık.
Artık dönüşe geçmiştik, yüksekliğe o kadar alıştım ki şuan aslında 4.500m üzerindeyim. Aşağıya doğru inmeye başladık, iki buçuk saatlik yürüyüşten sonra Lobuche (4.910m)’de öğle yemeği yedik, kısa bir dinlenme sonrası Periche (4.371m)’e konaklayacağımız yere doğru yürümeye devam ettik. Yol yine dağlarla çevrili harika doğasıyla bize eşlik ediyordu.
Güzel bir mekanda konakladık, erken
kalkıp kahvaltı sonrası yola çıktık.
Panboche’ye konaklayacağımız yere
gidiyorduk. İki buçuk saatlik bir yürüyüş sonrası yine çok güzel bir köydeydim.
Kafede oturup kahvemi içip, tatlımı yedikten sonra tapınağına doğru yürümeye
başladım. Küçük bir tapınak, yine dua tekerlekleri var ve dayanamıyorum
çevirmeden duramıyorum 😊
Yukarıdan köy çok güzel görünüyordu.
Yemek sonrası dinlenmek için erkenden yattım.
Ve Deboce(3.820m)’ye doğru inmeye başladık, arada yine çıkıyoruz sonra tekrar iniyoruz, kesinlikle sürekli iniş olmuyor. Deboce’de yemek molası sonrası Khumbu bölgesindeki en büyük manastır olan Tengboche (3.860m)’e doğru yürümeye devam ettik. Patikalar, yollar ve asma köprülerden geçiyoruz dağların muhteşem görüntüsü eşliğinde sisli, bulutlu ve tatlı bir yokuş sonrası Tengboche ( 3.860m) karşımızda.
Dağların, zirvelerin ortasında
bir yer. Ne tarafa baksam manzara, yürümeye devam edip solda yerliler ve
turistler için önemli bir dini mekan olan bu bölgenin en büyük manastırına
girip dolaşıyorum. Çok büyük değil içerisi, dua çarklarını çevirip, thangkaları
inceleyip çıkıyorum. Avlusunda erkek öğrenciler dolaşıyor, turuncu bir üst
altına kırmızı bir etek giymiş 7-8 çocuk daire olup aynı hareketleri yapıp el
çırpıyorlar. Biraz video çektim ama çok da rahatsız etmek istemedim, beni fark
etmediler, kendime hatıra olarak çektim.
Everest, Lhotse, Nuptse ve Ama
Dablam dahil olmak üzere dağların panoramik manzaraları bu noktadan
görünebiliyor.
Tapınak sonrası konaklayacağımız Kumjun (3.790m)’a doğru inişe devam ediyoruz. Buradan sonra bitki örtüsü daha çok olmaya başlıyor, dere yatakları daha daralıyor, patikadan inişler ve çıkışlar yaparak konaklayacağımız yere geliyoruz. Gün içinde yürüyüşümüz yaklaşık beş saat sürüyor.
Sabah kahvaltı sonrası bugün
konaklayacağımız Tok tok köyüne doğru adımlamaya başladık. Aslında dört saatlik
bir yürüyüş mesafesinde ama ben çok durup fotoğraf, video çektiğim ve günlerce
yürümenin yorgunluğuyla yavaşladığımdan buraya beş saatte gelmiş olabilirim.
Yarın Lukla’ya gidip cuma günü uçakla
Katmandu’ya geçip, pazar günü de Türkiye’ye uçacağımı düşünüyordum ama hiç öyle
olmadı. Asıl planlanmamış maceranın bundan sonra başlayacağını
bilmiyordum.
Sabah kahvaltı sonrası üç saat
süren bir yürüyüşle Lukla’da olacağız. Artık bu son yürüyüşüm sanıyordum ama
öyle olmadı. Yol tanıdık, asma köprüler
tanıdık, yeşilin tonları daha çoğalmış, solumuzda dere manzarası ve sesi
eşliğinde patikadan son durağımıza geldik. Lukla çok kalabalık, o kadar
kalabalık ki önceden ayarladığımız konaklayacağımız yerler başkalarına
verilmiş. Bugün perşembe ve salı gününden beri hava şartları nedeniyle uçaklar
kalkmıyor. Havalimanı ve helikopterin kalktığı alanlar, oteller, restoranlar
çok kalabalık.
Cuma sabahı erkenden havaalanına
gittik. Hiç şansımız yoktu çünkü salı gününden beri bekleyenler vardı. Zaten
hiçbir uçak, helikopter kalkmıyordu. Türkiye uçak biletimi Pazar gününden, pazartesi
gününe değiştirdim. Cumartesi bir şekilde o uçağa binemezsem pazartesi gününe
de yetişemeyebilirdim.
Dün konakladığım odadan ayrılmak
zorunda kaldım, başka bir yere geçtim, Lukla’dan kimse gidemiyordu. Mustafa ve
arkadaşları Katmandu’dan Lukla’ya gelmeye çalışıyorlar. Mesajlaştık, Katmandu’dan
helikopter ayarlamışlar, umarım gelebilirler ve umarım ben de gidebilirim.
Lukla sokaklarını ışıklarla
süslüyorlardı. Diwali (ışık festivali) varmış, hava kararmaya başlayınca küçük
küçük mumlar yakıldı tepsilerin üzerinde, mekanların önlerini mumlarla,
camlarını ışıklarla süslediler. Hava kararmak üzereyken yerel kıyafetlerle
müzikler eşliğinde gösteri yapmaya başladılar, oturduğum mekanın tam önünde çok
keyifli, eğlenceli, üçerli gruplar halinde dans figürleri sergiliyorlar, daha
sonra mekanlara girip mekan sahiplerinin daha önceden hazırladığı içinde mumlar
ve paralar olan tepsileri alıp çıkıyorlar. Sonra başka bir mekan önüne gidiyorlar. Geç saatte kasabanın bütün gençleri toplandı
ve sabaha kadar şarkıya eşlik edip dans ettiler. Müzikler tanıdıktı çünkü 90’lı
yılların yabancı müziklerini cover yapılmışlar.
Cumartesi sabahı erkenden yine
havaalanındaydık hava güzeldi ve bugün uçacağıma çok inanıyordum. Üç ayrı şirketin 16 kişilik uçakları iki saat
arayla gelip yolcu alıp gidiyordu, önümde o kadar çok kişi var ki. Saat 12.45
de önümdeki 16 kişi bindi, bir sonrakine kesin binecektim, mutluydum ama o
sırada sis bastırdı ve benim önümden uçağa binenler de gidemedi. Bugün hatta
yarın uçak kalkmayacaktı.
Mustafa “Katmandu’dan helikoptere
biniyoruz” demişti. ‘Nasıl inecekler?’ birde onlar takıldı aklıma, korktum
onlar adına. Bir şekilde Katmandu’ya pazar akşamına kadar gitmem gerekiyor ama
cumartersi-pazar uçuş yok.
Tek çözüm yolu vardı. Beş saat
Thamdanan’a yürümek, gittiğimiz köyden bir arazi aracına binip başka köye
oradan bir başka araca binip başka köye ve oradan Katmandu.
Tek çözüm olan bu plana uymaktan
başka çarem yoktu. Yolun çok dik çıkışlar ve inişlerden oluştuğu bilgisi daha
yürümeden beni o kadar yordu ki. Çaresiz
yürümeye başladım. Aşağıya doğru iniyordum, önümde arkamda insanlar var, onlar da
aynı şekilde yolculuk yapacaklar. Bir an önce köye varıp araca binmek
istiyorlar.
Mustafa mesaj atmış, Lukla’ya
inemedikleri için Surke (2.535m)’ye inmişler, bizde şuan oraya doğru
ilerliyoruz. Tabi onlar inip Phakding’e doğru yürüyecekler. Neyse ki sıkıntısız
geldiler.
Surke’ye vardığımızda Helikopter
uçuşları buradan da iptal olmuştu. Zaten bir umudum yoktu, kendimi 27 saat
sürecek yolculuğa hazırlamıştım. İnişlerde sıkıntım yoktu hızlı hızlı
yürüyordum, gündüz ulaşabilirsek köye güzel olacaktı.
Aslında burası da güzel bir
parkur. Önce 2.535m’ye indik sonra Chutok La pass geçişinden 2.945m’ye çıktık. Sürekli
yükseliyorduk, yürüdüğümüz yol geniş arazi araçlarının geçebileceği genişlikte.
Sonra bu yoldan sanırım kestirme diye sola döndük ve dik bir yokuştan çıkmaya
başladık. Yukarıdan insanlar ve ve atlar iniyordu, o kadar çok yük yüklemişler
ki, hayvanların haline acıdığımdan bakamıyordum, çok üzülüyordum bu hayvanlara.
Nihayet son bir yokuş çıktık ve düzlüğe geldik. Hava kararmak üzereyken
araçlara bineceğimiz Thamdan Köyü’ne ulaştık. 4 saat 45 dakika yürümüşüm.
Yemek yerken jepp ayarlandı. Thamdan
Köyü’nden Jubing Köyü’ne doğru hareket ettik. Yakın zamanda gerçekleşen bir
heyelan nedeniyle yollar çok kötü, çok rahatsız ve solumuz genelde uçurum. Gece
saat 23.30 gibi köye geldik, arabadan indik ve yürüyerek bir köprüden geçtik. Başka
bir jeep ile tekrar yola çıktık. Karanlıktan bir şey görünmüyor, arada
geçtiğimiz köylerin ışıkları ve yolda ellerinde fenerlerle dolaşan çocuklara,
gençlere rastlıyoruz. Diwali (ışık festivali) devam ediyor. Gece saat 03.00
gibi onların şehir dedikleri yine ışıklar içinde bir yere geldik. Burada bir
saat bekledik ve Jepp bindik artık Katmandu’ya otele gidiyorduk ama 14 saat daha
yol vardı önümüzde. O kadar yorgundum ki sabaha karşı arabanın fren
balatalarına bir şey olmuş onlarla uğraşırlarken uyandım. Gün ağırmış,
etrafımda soluk renkli yollar, çamurlu geniş dere yatağı var. Neyse ki araç
tamir edildi ve yola devam ediyoruz. Bir yerde durup kahvaltı yapıldı ve yola
devam ettik artık o güzel manzara yok, yollar çok kötü.
Cumartesi saat 13.30’da yürüyerek
başladığımız bu yolculuğumuz pazar günü saat 16.30’da Katmandu’da
konakladığımız otelde bitti.
Katmandu festivalden dolayı ışıl
ışıldı ve çoğu mekan kapalıydı.
Bitti mi dönüş çilesi hayır 😊
Pazartesi sabahı saat 09.00’da
Katmandu Havaalanı’na giriş yaptım. Çok küçük bir havaalanı, işlemler çabuk
bitti ve 12.40 uçağını bekledim. 8 saatlik bir uçuş sonrası saat 19.30’da
İstanbul Havaalanı’ndaki servise bineceğimi sanıyordum. Uçağa bindim daha ne
olabilirdi 😊
birazdan kalkacaktı ama o ‘birazdan’ çok uzadı, uzadı, uzadı sonra kaptanımız
konuştu, iki saatten fazla uçak içinde uçmayı bekledik ve Türkiye.
“Sonu mutluluğa varan bir yol yoktur. Yol mutluluğun kendisidir.” Guatama Buddha
Lukla 2.860m
Namche
Bazar 3.440m
Theme 3.850m
Lungden
4.350 m
Gokya
Vadisi 4.800m
Thangnag 4358 m
Chola
la 5.420m
Dzonglha 4.850m
Chola-labuche
pass 5450m
Gorak shep
5.545m
Everest
Bace Camp 5.364m
Kalaptthar 5.550m
Lobuche 4.910m
Periche 4.371m
Panboche 4.371m
Deboche 3.820m
Tengboche 3.860m
Khunmuji 3.790m
Tok
tok 3.650m
-
Lukla
Phakding 9,25 km
-
Phankding Namche
Bazar 10.73
km
-
Namche Bazar Theme 9,00
km
-
Theme Lungden 9,74
km
-
Lungden Renjo
La– Gokya vadisi 11,46
km
-
Gokya Vadisi Thangnag 4,06 km
-
Chola -
Zonga 4,49
km
-
Tagnak Chola
la 5.420m 3,72 km
-
Thangnag
Cho la pass
5.420m – Dzonglha 9,91 km
-
Dzonglha - Gorak
shep 5.545m 11,29
km
-
Chola-labuche
pass Gorak
shep 11,34
km
-
Gorak shep EBC–
Gorak shep 5,24 km
-
Goraksep
Everest Bace
Camp 6,21
km
-
Gorak shep Kala Patthar
3,71 km
-
Gorak Shep Lobuche 4,78
km
-
Lobuche Periche 7,81 km
-
Periche Panbolche 5,66
km
-
Panboche Deboche Tengboche
Khunmjun 10,70 km
-
Khunmuji Tok
Tok 13,03
km
-
Tok tok Lukla 8,83
km
-
Lukla Thamdanan 9,22
km
Yorumlar