Niğde -Aladağlar
Özgürlük, ihtiyacınolan her şeyi sırt çantana yüklemeyi başardığın andır.
Şuan arabanın içinde 24 kişi ile birlikte aynı şeyimi hissediyorum bilmiyorum ama gördüğümüz manzara Aladağlar’dı.
“vayyy ne çok geleceğim buralara” dedim. Bir sürü zirve var. Trans yapılabilir, kamp yapılabilir… Her bir tarafına kamp attığımıhayal ederken buldum kendimi. Hayalime sınır çizmemek isterdim, her bir zirveye tırmandığımı düşünmek. Ama kapasitemin ve eğitimimin buna yeterli olmayacağınıbiliyordum. Bu nedenle şimdilik kamplar ve küçük zirveler süslüyor hayallerimi. Olur ya bir gün teknik tırmanış olursa “ben bunu hayal bile edememiştim” derim belki…
Ben hayaller içindeyken Sönmez anlatmaya başlamışAladağları. Sırayla görünen zirvelerin adını söylüyor. Ben adından çok görüntüsünü kazıyorum beynime, ismi ne olursa olsun fark etmez. Bulutlardan görünmeyen zirveler, karla kaplı olanlar, bana göre yüksek ama yanındaki zirve yüzünden küçük kalmış, üzerinde yeşillikler olan, yeşillik olmayan, görkemliyi ile büyük küçük orta, sıra sıra muhteşem bir güzellik… Güzelliği seyrederken bir yandan da Sönmez’e kulak vermeye başladım.
“Aladağlar dendiğinde Türkiye dağcıları olarak, kalbimiz büyük bir heyecanla çarpıyor. Nasıl ki Avrupa’nın Alpler’i varsa Türkiye’nin Alpler’i de Aladağlar’dır. Türkiye’de genelde dağlar tek volkanik dağlardan oluşmaktadır, çok az sıra dağlar vardır. Bunların içerisinde doğa sporlarına en uygun olanı Aladağlar’dır. Aladağlar Niğde, Adana ve Kayseri üçgeninde yer alır. Spor tırmanışı, traking, klasik dağcılık, kampçılık gibi her türlü aktivite yapılabilmektedir. Demirkazık Aladağlar’ın en görkemli, klasik çıkışı en zor olan dağıdır. Avrupa’nın da en geniş kaya kütlesi hacmine sahiptir. Demirkazık Aladağlar silsilesinin en yüksek zirvesi olarak biliniyordu ancak artık Kızılkaya’nın ondan yaklaşık 26 mt daha yüksek olduğu saplandı ama bu durum bile Demirkazık’ın görkeminden hiçbir şey kaybettirmedi. Burada bir haftalık, 10 günlük trans yapılabilir.”
Gece saat 03:51… Traktörde 21 kişiyiz. Çok soğuk değildi ilk bindiğimizde ama bir süre sonra traktörün arkasında üşümeye başladım. Çantalar ve biz başka yer yok traktörde. Gökyüzündeki yıldızlardan gözümü alamıyordum. Çok yakındılar sürekli yıldız kayıyordu, zaten tek ışığımız yıldızlardı.
Saat 04:29 da 2.145mt ye Eznevit Dağı’nın eteklerine kadar traktör ile geldik. Yürüyüşe başlamadan önce küçük bir hazırlık yaptık, kasklarımızı taktık ve sonra sıraya girdik. Sönmez’in kısa bir konuşmasının ardından yürümeye başladık, Sadece başımızdaki fenerlerle yolu aydınlatıyorduk. Her şey güzel başlamıştı benim için. Gelirken arabadan gördüğüm kadarıyla gün ağardığında daha güzel olacaktı, biliyordum. Kısa kısa su ve tuvalet molaları veriyorduk.
Keyfim yerindeydi yavaş yavaş adım atıyordum ve gün benim hızıma uyum sağlamak ister gibi yavaş yavaş ağarıyordu. Hava çok soğuk değildi, her şey güzeldi. Molalar vermeye devam ettik. Buzul bir yere geldiğimizde kazmalar çıkarıldı, eğitim sırasında anlatılanlar tekrarlandı. Kayarsak yapacağımızşeyleri anlatıyordu Sönmez bir kez daha. Çok dikkatli adım atıyordum, dikkatli olmamız gerekiyordu çünkü burası çok güzel olduğu kadar tehlikeli bir yerdi. Gerçekten bakıldığında ürperticiydi.
Eznevit dağ’ının güneydoğu istikametine bakan yamacından zirveye doğru gidiyorduk. Saat yedi ve biz daha yeni rotadaydık. Artık iyiden iyiye yorulmaya başlamıştım. Vücudum, Aladağlar sınırlarındaki ilk gördüğüm manzara sonrası tüm bir haftanın iş yorgunluğunu unutmuştu sanki yenilenmiştim ama şimdi yine aynı halsizlik başladı ve üzerine de yorgunluk. Orkun’a görünmemem lazımdıKaçkar Zirve- Trans- Kanyon geçişlerim de hep birlikteydik. Beni iyi tanıyor, yüzüme baksa anlar biliyorum. Yorgunluğumu düşünmemeye çalışıyordum, etrafımda herkes yorgundu. Yürüyüşe başladığımızda bir birleriyle konuşanlar artık susmuşlardı. Konuşmak dahi zor geliyor yorgun olunca.
Saat 07:29 ve 2.545mt deyiz. Yemek molası verdik. Güneşsıcaklığını göstermeye başladı, üzerimizdekiler artık kalın geliyordu. Yavaşyavaş, kat kat giydiklerimizden kurtuluyorduk. Rota da artık çok dikleşmeye başlamıştı ve işte beklenen an; ilerde Orkun bekliyor beni. Biliyorum ben söyleyeceği cümleleri. Şirin şirin gülümsedim her şey yolundaymış gibi ama “dönelim” dedi. “İyiyim ben” dedim. “biraz daha gidelim” dedim. Biraz daha gittik ama sanki dönme fikri adım atmamı engelliyordu. Devam etmeyi çok istiyordum. Duruyorum, “tamam dönelim” diyeceğim ama durunca sanki yorgunluğum geçmiş gibi oluyordu, “dönelim”diyemiyordum. Ancak bu şekilde en fazla 20 adım atmışımdır.
Şimdi dönmesem bile belli ki zirveye ulaşamadan dönecektim ya da karşıma buzul çıkarsa kramponla, sırt çantamla yorgunluktan dengemi sağlayamayacaktım.
“Dönelim” dedim. Yapılacak bir şey yok, ileride arkadaşlar dinleniyor. Belki bende dinlensem diye düşündüm ama olmadı, döndük biz.

Bu arada bir yandan gölgemi seyrediyor, geçerken bıraktığım ayak izlerime de dönüp dönüp bakıyordum. Yorulsam da bana keyif ve huzur veren bu yere kendimden bir şeyler bıraktım, ayak izlerimi. Arkamdan gelenlere de yol göstersin diye düşündüm ama onlar başka yerden geçecekmişler. Aklımda onlardaydı.
Gruptan bir kaç kişiyi tanıyordum sadece diğerlerininse isimlerini biliyordum ama doğada bir araya gelen insanlar birbirlerini daha önceden tanımasalar da, önce kendilerinden, sonrada orada bulunan herkesten sorumludur bence. Herkes seninle üzülür, seninle sevinir. Herkes aynı şeyleri hisseder. Bu nedenle onların zirve yapıp problemsiz dönmesini istiyordum.
Artık uzaklarda köy de gözüküyordu. Arada duyduğum kuşsesleri ve arkamda kalan mükemmel görüntüyle iniyordum, hava güzeldi. Çantam ağırdı, yorgundum ve döndüğüme pişman değildim ama tabi zirveye çıksaydım çok mutlu olacaktım. Yakın gibi görünen köye yaklaşık dört saatte vardık. “Ne zor bir dağmış” diye düşündüm, o kadar çok yorulmuştum ki, Ağrı dağında bile bu kadar zorlanmadım. Üstelik yürüdükçe köy uzaklaşıyor gibi…
Orkun’un başını şişirdim. “Bir daha gelmem” bile dedim. Zirvenin sonrasında beli bir noktadan sonra traktörle köye dönen arkadaşlar kendilerinin zirveye çıktıklarını unutmuşlar herhalde şaşkınlıkla “yürüyerek mi geldiniz?” diye soruyorlardı. Akşam olduğunda, Aladağlar’a transa geçeceğimiz zamanın planını yapanda bendim, 6 saat önce “bir daha gelmem” diyende.
Zirveye çıkan arkadaşlar gerçekten çok yorulmuşlar. Sönmez ile konuştum, benden sonrasını anlattı.
Parmakkaya denilen bölgeden sonra rota sert buza dönüşmüş ve krampon ve kazma ile devam etmişler. Nisanın ortalarında da olsak sert buz olması beklenmeyen bir şeydi daha yumuşak kar bekleniliyordu. Tırmanışı çok zorlaştırmış bu durum. Biz yola çıkarken hedef saat on iki gibi zirvede olmaktı. Türkiye dağlarında öğleden sonra hava bozuyordu ama havaşartlarından dolayı saat iki gibi zirveye varmışlar. Zirvede rüzgar olduğu için de hemen dönüş kararı vermişler. Güvenli yere gelince kayarak inmeye başlamışlar. Bu kayma kısmı onlara bayağı zaman kazandırmış. Çarşak kısmına girdiklerinde diğer bekleyen arkadaşları da alarak aşağıya inmişler. Dağın eteklerine indikten iki saat sonra onları almaya giden traktörle yaklaşık bir saat yolculuktan sonra köye gelmişler.
Ve ertesi gün… Cimbar vadisine gittik. Konakladığımız yere yakındı, arabadan indik, biraz yürüdük. Sönmez ve birkaç arkadaş tırmanışiçin rota açacaklardı. Biz biraz daha yürüdük vadi içinde, sonra geriye döndüğümüzde ilk tırmanma rotası hazırdı hiç vakit kaybetmeden tırmandım. Ardından ikinci rota açıldı. Top rope üstten emniyetli çıkışgerekleştirildi ve ben ona da tırmandım.
Tırmanmak bana keyif veriyordu ve sırada emniyet alma vardı. Daha önce tırmanmıştım ve çok ip inişleri yapmıştım ama hiç emniyet almamıştım.İlk emniyet için kurbanlarım da belliydi.
Dünün verdiği yorgunluk çok fazlaydı. Artık dönüşe geçiyorduk. Gelirken bizi karşılayan muhteşem dağlar şimdi bizi arkamızdan uğurluyordu.
Faaliyete katılan tüm arkadaşlarım her birinizi tebrik eder, sohbetiniz, paylaşımınız için ayrı ayrı teşekkür ederim.
Zirvelerde görüşebilmek üzere
Nilgün ÖZDEMİR
Nilgün ÖZDEMİR
ALADAĞLAR &21-22-23 Nisan 2012
Yorumlar