HARMANKÖY KANYONU - Temmuz 2014

Tam söyledikleri saatte söylenen yerden alındım, yolculuk güzeldi, zaten facebook ve msn de sürekli görüştüğüm arkadaşlarımdı, sohbetimiz kanyon ve spor ( gerçi hala kimin ne takım tuttuğunu anlamış değilim ) Muharrem’de alınınca ekip tamam. Yola çıkarken keyifli ve güvenli bir kanyon geçişi yapacağımız belliydi, , hiçbir tedirginliğim yoktu. 2sene boyunca Harmanköy kanyonuna ne zaman gideceğiz diye soruyordum, işte artık zamanı gelmişti. Yoldayız. Kanyonu Budak sitesindeki fotoğraflardan biliyordum. İlk kez 2007 yılında görmüştüm. Ben onları keşfettim ama onlar Harmanköy kanyonuna gitmekten vazgeçtiler…, Beklese Köyü’ne davetliymişiz, bilmiyordum, yolda öğrendim. Köyde güzel karşılandık . Bu bölgede 2 ay boyunca cumartesi –Pazar günleri bir köy bulgur pilavı yapıp diğer köylerdeki insanları çağırıyormuş. Köydeki her evden toplanan bulgurla pilav yapılıp diğer köylerden gelen misafirlere ikram edildiği geleneksel etkinliğe biz de davetliydik. Zeynep’in öğrendiğine göre 700 kilo bulgurla pilav yapmışlar. Önce jandarmaya gittik. Faaliyete katılım listesini, içeride yapacağımız kamp ve çıkış saatimizi verdik. Kanyonun başlangıç noktasında kıyafet ve çanta hazırlıkları ardından yürüyüş başladı. Açıkçası çantam çok ağırdı. Dere suyu sıcaktı, yürüyüşümüz de ilk başta düz dere yürüyüşünü andırıyordu. “Dere yürüyüşü bu” dedim, Bahadır güldü geçti, “sen içerde görürsün” demek istediğini kanyonda anladım. Kamera çekimimiz ve çantalarımız bizi çok yavaşlatıyordu. Kamera çekimi harikaydı. 700 m sonra kamp yerine geldik, gerçi zaten geç girdiğimiz kanyona birde yavaş ilerleyince kamp alanı diye düşünülen yere gitsek bile ateş yakamayacağımız ve üzerimizdekileri kurutamayacağımız için kamp alanını uygun olan başka bir yerle değiştirdik, iyi de yapmışız. Kamp alanında çantalarımızın su aldığını öğrendik, sanırım tek şanslı bendim.. Ben : polarım kuru Ben : çoraplarım ve ayakkabılarım da kuru Ben : uyku tulumum da kuru Bahadır : Atın Nilgünün eşyalarını suya İçimdeki ses : sus Nilgün Tek kuru eşya bende olunca paylaşmak uygun olacaktı. Polarım, çoraplarım Şenol’a küçük geldiğinden komik görünüyordu, matımı da arkadaşıma vermiştim. Çadırımı Sinan’la paylaştım, çadırım kurulduktan sonra matım olmadığı için 3kere kalkıp çadırın yeri değiştirildi Sinan çıldırdı sanırım.. çok taşlıktı, sabaha kadar uyumadım, açıkçası sabah olsun diye çok istedim.. her şey dörtdörtlük değildi ondan bu kısmı istemeyerek yazdım, maalesef çantalarımız su aldı, şikayet değil gerçekçilik diyelim. Güzel olan, çadırımdan yıldızlar görünüyordu, 25 adet ve kanyonun sesi. Sabah Bahadır’ın çadırı üzerime yıkacağı endişesiyle kalktım. Kahvaltı yapıldı, gece bıraktığımız hiçbir şey kurumamıştı hepsini tekrar giydik çantalarımızı hazırladık ve kanyona girdik. Kanyon çamurlu ve bulanık, kayalar çok kaygandı. Kanyon boyunca, özelikle kanyon sonunda kurbağa ve kertenkele, (semendere de benziyordu) var. Yılanda varmış ama ben görmedim. Kanyonun her 3-5 m aralarında sürekli irili ufaklı inişlerle karşılaştık, sürekli atlamamız gereken yerler vardı. İlk şelaleye geldiğimizde önce çantalar ip ile çıkartıldı. Ve istasyon kuruldu. Şelalenin sesinden yukarda bulunanlarla irtibat çok zor, Orkun sesini duyurmak için çok uğraştı, Orkun : ben size ip atacağim sizde ………. Onu beline…… ikiniz kalın.. sonra geçin Biz : duymuyoz Orkun : ipi atacam belinize takın ……. tarafındaki ipe bağlayın …. Ben çekeceğim Orkun : benim attığım ipi belineze bağlayın diğer taraftaki ipin yanına gidin, ordan emniyetinizi alın, diğer ipi diğer arkadaşınıza atın. Biz: öyle dedi sanırım, duymuyoruz sen ipi at… En az 5 kere bağırdı sesini duyurmak için, Teşekkürler Orkun ve Muharrem bizi yukarıya çıkartmak için uğraşırken, diğer tarafta Bahadır ile Sinan iniş için istasyon kuruyorlardı. Ben yukarıya çıkana kadar diğer tarafta istasyon kurulmuş emniyet almak için Sinan aşağıya inmişti. İnişler sırasında yukarda Bahadır, aşağıdan Sinan emniyet alıyordu. Ben : Ben inebilir miyim Bahadır : in, bekle şimdi emniyetin bende, aşağıda Sinan da emniyetini alacak. Ben : tamam , İnerken kanyonu yukarıdan seyretmenin zevkini yaşamak çok güzeldi. İnişin 24 m olduğunu söylediler. İnişler ve çantalar çok uzun sürdü. Kanyon çok bulanık olduğundan yürüyüşler sırasında göremediğimiz taşlar yüzünden sürekli ayağımız kayıyordu bazen kaydıktan sonra kaya aralarına sıkışıyordu. Sürekli düşüp ayağımı taşa vurdun , Bahadırır : 2 yıldır başımın etini yedin al sana kanyon mutlu musun? Ben : Eveeeettt Ahmet ayağını burktu, kanyonun sonlarına doğru ağrısı iyice arttı, canı çok yanıyordu. İkinci şelaleye geldiğimizde istasyonu Orkun kurdu. 22 m olduğunu sonradan Muharrem’den öğrendim. İniş sırasında aşağıdan Muharrem yukardan Orkun emniyet alıyordu. Bahadır, Sinan ve ben Ahmet’in ağrısının artması üzerine iniş yapılması ve çantaların indirilmesi uzun süreceğinden onlardan ayrılarak kanyona devam ettik. Kanyon boyunca Ahmet’i taşıdılar. Sinan sürekli “seni sırtımda taşırım” diyordu, bende arkadan çantalarımızı taşıyarak kendimce yardım etmeye çalışıyordum. Kanyonun sonuna geldik, kanyonun bitmesine Ahmet adına sevinmiştim. Şöyle bir geriye baktım kanyon boyunca yaşadığım anları düşündüm. Önde Sinan Ahmet’i sırtına almış gidiyordu, arkasından Bahadır ve kanyonun sonuna gedik. Harmanköy kanyon dönüşü Yorgun, Islak, çok ıslak, uykusuzluk, nemli uyku tulumu, kayalara çarpmaktan moraran kollar bacaklar, 25 ad. Yıldız, kanyonun harika sesi, … 02:00 eve dönüş ıslak ve çamurlu Sonuç gene gidelim mi ?Nilgün ÖZDEMİR

Yorumlar

Popüler Yayınlar