LİKYA YOLU - Ekim 2005

LİKYA YOLU Uzun zamandır gerçekleştirmek istediğim ve heyecanla beklediğim Likya Yolu programı nihayet hayata geçti. Uzun yürüyüş parkurları ve uzun bir süreyi kaplayacak bu gezi için ciddi bir ön hazırlık gerekiyor. Yanıma alacaklarım ne eksik ne de fazla olmalı. Doğada geçirdiğim zaman ve deneyimlerim yeterli bir çanta hazırlamama imkân sağlıyor. Her şey hazır… Mutlu ve heyecanlıyım, bayramım Likya Yolu’nda geçecek. İstanbul’dan yola çıkan ve İzmit terminale 21:30 gelmesi gereken otobüs yoğun bayram trafiği nedeniyle 23:00’de geldi. Neyse ki İstanbul’dan otobüse binen arkadaşlar 21:45 te arayarak henüz Dudullu’da olduklarını söylediler de bende terminale erken giderek saatlerce beklemek zorunda kalmadım… 30 dakikalık bir bekleme sonucu nihayet araba 23:00 gibi geldi... Koltuk numaram 45’di ama arkadaşım 3 numara ile değiştirmiş, iyi de olmuş. Yaklaşık 13 saat süren yolculuktan sonra sabah saat 11:00 gibi Olimpos’a, dört gece kalacağımız pansiyonumuz Zeus’a ulaştık. İki kişilik ağaç evlerimize yerleştikten sonra kahvaltı için odadan çıktım. Evimizin önü nar ağaçlarıyla doluydu. Güzel bir kahvaltı hazırlamışlardı, çok acıkmıştım.
Birinci Gün /Çıralı – Tekirova Parkuru İlk yürüyüşümüz on iki kişi ile başladı. Yol yorgunluğu olduğunda basit bir yürüyüş parkuru seçtik. Denize girmemize de imkân sağlayacağından Çıralı -Tekirova parkurunun bir kısmini yapmaya karar verdik. Parkur çok uzun olduğundan sadece 5 km lik kısmımı yani Maden koyuna kadar olan kısmı yürüdük. Yürüyüşün başında tüm Çıralı sahilini yürümek mümkünmüş gibi görünmüştü ama aslında parkurun en zor bölümüymüş. Yaklaşık 5 km.lik bu sahili -çakıllar yüzünden- yürümek neredeyse 1,5 saatten fazla zaman alıyor. Yürüyüşten sonra ıssız bir koyda bulduk kendimizi. 13 saatlik İzmit-Antalya yolculuğu ardından hemen 1,5 saatlik bir yürüyüş üzerine bu koyda yüzmek tüm yorgunluğumu aldı. Gerçi su havadan daha sıcaktı… Maden koyunun az ilerisinde ise balık çiftliği varmış. Aslında oraya kadar gidip balıkçı teknesi ile Olympos’a dönmek güzel olabilirdi ancak tekne yoksa oradan geri dönmek daha zor olacağından bu seçeneği denemedik. Geldiğimiz yoldan tekrar geri döndük. Pansiyona dönüşümüz aksam saat 20:00 yi buldu yani yaklaşık 14 km bir parkuru 5,5 saatlik yürüyüş ve yüzme karışık bir aktiviteyi bitirdik. Yürüyüşe başlarken bu parkurun kolay olduğu söylendiğinden aramızdaki birçok arkadaşın gözü korktu ve daha sonraki yürüyüşlerimize katılmadılar. İkinci Gün / TEKNE KEYFİ Sabah saat 08:30 da yataktan kalıp gibi kalktım. Donmuşum. Acil ısınmam gerekiyor ama zaten polar takımlarımla yattığım için ısınmak için üzerime bir şey alamıyorum zira yanımdaki en kalın kıyafet onlardı. Yılın bu mevsiminde Antalya’nın geceleri soğuk. Bunu çok kötü bir şekilde öğrendim. Dışarıya çıktım, nar ağaçlarının içinden geçerken de titriyordum, kahvaltı yaparken de üşüdüm çay bile beni ısıtmadı… Saat 10:00 gibi nihayet güneş açtı. Yaşasın… Tekne turu için Adrasan sahiline indik, Kaptan Mayk’ ın (mayk olarak yazılıyormuş) oğlu Şeref’in teknesiyle 36 kişi hareket ettik. Denizde çok az dalga vardı. 15 dakika sonra ıssız ve Akdeniz’in yeşil tonlarını yansıtan bir koya geldik. Deniz, dalgasını geride bırakmış gibi hareketsiz duruyordu önümüzde. Yüzdük güneşlendik, sonra tekrar yüzdük tekrar güneşlendik… Teknemiz hareket etti bu sefer Akseki koyunda uzun bir mola verdik. Kaptan Şeref’in annesinin yaptığı soğan dolmalarını yiyerek ve teknenin üst katında armut koltuğun üzerinde günün tadını çıkarıyordum. Tekneyle, bir sonraki durağımız olan ve adı sanırım teknede o an konulan, Fosforlu Mağara’nın önüne geldik. Çupra menülü öğlen yemeğinin ardından hepimiz yeşilin ve mavinin birbirine karıştığı sularda yüzmeye başladık. Küçük mağaranın içine girdik, mağaranın içi muhteşemdi… Fosforlu Mağara’nın, fok balıklarının yuva yaptığı ve içerisinde fok balıklarının hayatini gözlemlemek için kamera sistemi bulunan bir mağara olduğunu söylediler. Bir sonraki durağımız ise Akdeniz’in çivit mavisi tonunda görünen Sazak Koyu. Burada da yüzdükten sonra son mola yerimiz -ve aynı zamanda cay içebildiğimiz- Ceneviz koyu idi. Olympos’a dönüp pansiyonumuza vardığımızda ise aksam yemeği hazırlanmış bizi bekliyorlardı… Yarın Tahtalı’ya tırmanacağımız için erken yattım --------- Üçüncü Gün / Tahtalı 2365m Sabah pansiyonumuzdan bir araçla alınarak Beycik’e doğru yola çıktık. Bayramın 1. günü kısa bir araç yolculuğundan sonra Beycik’ten (900m) 14 arkadaşla yürüyüşümüz başladı. Başlangıçlar güzeldir. Yürüyüşümüz sırasında molalar verip dinleniyorduk ama daha sonra bu molalar sıklaşmaya başladı. Gruptaki dokuz kişi yavaş yürüdüğünden ve çok sık dinlendiklerinden ben ve dört arkadaş gruptan koptuk. Yürüyüş hafif tırmanışlarla devam ediyordu. Kolay bir tırmanış, bir dağa çıkıyormuşuz gibi değil de normal yürüyüş parkurunda yürüyormuş gibi rahattık ve tırmandıkça her adımda güzelleşen bir manzara ile karşılaşıyorduk. Yemek molasını uzun tutmamıza rağmen arkadan gelen 9 kişi bize yetişemedi biz yolumuza devam ettik. Ormanlık içinde başlayan yürüyüşümüz taşlıklar üzerinde devam etti. Arkamızdan gelen yoğun sis yüzünden ne kadar yukarıya çıksak da diğer 9 arkadaşımızı göremiyorduk. Gruptan 45 dakika kadar öndeymişiz. Zirvedeki kaffede çay içerek ve manzarayı seyrederek grubun toplanmasını bekledik. Olimpos’un görüntüsü Tahtalı’dan daha net ve bizi kendine hayran bırakacak güzellikte görünüyor. Ancak bir süre sonra sis manzaramızı kapattı. Geç gelen arkadaşlarımıza uymak zorunda olduğumuz için geri dönüşümüz maalesef teleferikle oldu. Yarın, Likya Yolu’nun en güzel parkurlarından Adrasan-Gelidonya-Karaoz parkurunu yürüyeceğiz. Kalın Dördüncü Gün / Adrasan-Gelidonya-Karaoz Parkurunu Sabah kahvaltı sonrası aracımız bizi alıp Karaozde’ne bıraktı. Likya Yolu’nun en güzel parkurlarından biri, yüksek bir tempo ile altı saatte bitireceğimiz on üç kişilik bir grupla yürümeye başladık. Kırmızı-Beyaz işaretleri takip ederek, sağımızda deniz manzarası önümüzde yeşillikler ve biz içinde adeta yüzüyoruz. Yeşil ve mavi birbirine karışmıştı. Gelidonya Feneri’ne geldiğimizde hem manzarayı seyretmek hem de bir şeyler atıştırmak için uzun bir mola verdik. Denizin içinde sıralanmış üç küçük adacık manzarası eşliğinde yeşilliklerin, ağaçların ortasında bir beyaz fener… Çok güzel fotoğraf karaleri yakaladığımız Gelidonya Feneri’nden ayrılarak yine kırmızı-beyaz işaretli yeşil patikadan Adrasan’a doğru yürüyüşümüze devam ettik. Adrasan’a vardığımızda hava kapılı olmasına rağmen denize girdik. Daha sonra aracımız bizi kaldığımız pansiyona götürdü. Akşam yemeğinden sonra yanar taşa gitmek için tekrar minibüslere bindik. Yanartaşa gitmek için bir parkur var ve bazı arkadaşlar yürüyerek gittiler ama günün yorgunluğundan minibüsle gitmeyi tercih ettim. Minibüsün bizi bıraktığı yerden uzun bir yürüyüş ile yanartaşın olduğu yere geldik. Yeraltı kaynaklarından dışarı sızan doğal metan gazı nedeni ile yaz kış kayaların arasında ateş yanıyor. Gece olduğu için manzarasını göremedim ama müthiş bir deniz manzarası olduğunu öğrendiğim bu yerde yaklaşık bir saati gitar eşliğinde şarkı ve türkülerle geçirdik. Olympos’taki son günümüzdü, yarın sabah erkenden Kekova’ya da tekne turu yapıp Kaş’ta yemek yiyeceğiz daha sonrada Ölüdeniz’deki otelimize yerleşeceğiz. Yanartaş* Antalya'nın Kemer ilçesi Çıralı köyü yakınlarında küçük, tarihi ve turistik önemi olan doğalgaz kaynağı. Denize yakın manzaralı bir konumda yer alır, taşlar arasından çıkan alevler turistlerin ilgisini çekmektedir. Çıralı plajının kuzeyindeki kayalıklarda yer alan doğalgaz kaynağı, eski Yunan mitolojisi'ne konu olmuştur. Mitolojiye göre, kanatlı at Pegasus'un sırtındaki Bellerophontes, ateş soluyan canavar Kimera'yı (Khimaira) burada öldürür. Hâlâ yanmakta olan ateşin öldürülen canavarın ağzından çıkan alevler olduğu söylenegelmiştir. Bizanslı demirciler tarafından kutsal sayılan bu bölgede inşa edilen tapınağın kalıntıları Yanartaş'ın yanında yer alır. Bazı tarihçilere göre Olimpiyat Ateşi ilk kez bu noktadan getirilmiştir. Yaz kış yanan bu ateşin aslı yeraltı kaynaklarından dışarı sızan doğal metan gazıdır. Bir ismi de Poseidon'un sönmeyen ateşidir. * Kaynak = Vikipedi, özgür ansiklopedi Beşinci Gün / Kekova-Kaş – Fethiye yolculuk Olimpos’daki son kahvaltımızı da yaptıktan sonra tüm grup sabah 08:30 da hareket ettik. Deniz kenarından iki buçuk saatlik bir araç yolculuğumuzdan sonra, Kekova’daki tekne turu için Ucagiz’a (Teimiussa) balıkçı köyüne vardığımızda, saat 11:00 civarıydı ve şansımıza hava güneşli. Buranın tek bir caddesi var ve hediyelik eşya, takı, kilim vb.. şeyler satılmakta. Tekne turumuza başladık. Koyları tek tek dolaştık ve yüzdük. Bir ara teknenin ortasındaki uzunca bir kapağı kaldırdılar ve buradan bakmamızı istediler. Teknenin altını cam yapmışlar, buradan denizin dibi görünüyordu. Batık antik şehrin kalıntılarını balıkların arasından seyrettik. Aksam yemeği için Kaş’a gittik. Sultan Restaurant’ta yemeğimizi yedik, yemek sonrası çok vaktimiz olmasa da Kaş’ı dolaşarak meydandaki tüm sokaklarını yürüdüm, bir iki alışveriş yaptım, fotoğraf çektim ama Kaş’a geç geldiğimiz için ve vaktimiz olmadığı için doyamadım. Kaş’tan 22:30 da hareket edip Ölüdeniz’deki otele ulaştığımızda ise saatler gece 01:00 i gösteriyordu. Altıncı Gün / BABADAĞI Otele yerleşip uyumamız gece iki buçuğu bulmuştu. Sabah çok zor uyandım. Güzel ve keyifli bir kahvaltı sonrası on yedi arkadaşımızla Babadagı’nın yamacındaki Kirme Koyu’ndan yürümeye başladık. Yürüyüşte kişi sayımızın sürekli değişmesi turun serbest bir program izlemesinden kaynaklanıyor. İsteyen o gün ki yürüyüşe katılıyor istemeyen en yakın denizde zaman geçiriyor ya da tekne turu yapıyordu. Benim amacım Likya Yolu’nun adımlayabildiğim kadar çok yerine ayak izimi bırakabilmek olduğundan hiçbir yürüyüşü kaçırmamaya özen gösterdim. Bu etabın da her adımında daha güzel bir manzarayla karşılaşıyorduk. Ölüdeniz’i kuşbakışı görebileceğimiz yerde hatıra fotoğrafı çektirdik. Buradan paraşütle atlayanları seyrettik, rengârenk paraşütlerle maviliğe doğru süzüldüler. Yolumuza devam ettik. Likya Yolu parkurunu gösteren kırmızı-beyaz çizgileri takip ettik, gerçi bu işaretleri takip etmesek de o kadar çok kişi bu patikayı kullanmış ki zaten kendiliğinden geniş bir yol oluşmuş farklı bir yere sapmanız imkânsız. Üç buçuk saatlik yürüyüş Ovacik’ta sonlandı. Erken yürüyüşe başladığımız için erken bitirdik. Saat 14:00 gibi gruptaki, yürüyüş yerine zamanını deniz kenarında ve tekne turunda geçiren arkadaşlara katılıp, tekne ile Kelebekler Vadisi’ne gittik. Hava güneşli ve sıcaktı. Kelebekler Vadisi’ndeki deniz güzelliğiyle, içinde yüzdükçe, sabahın erken saatinde kalkıp yürüdüğüm tüm yolların yorgunluğunu aldı. Kelebekler’deki şelaleye kadar yürüdüm oturup şelaleyi, doğayı ve kendimi dinledim saatlerce…. Yedinci Gün / Karaköy Sabah saat altı da yola çıktık gün ağarmamıştı. Taksi tutup Karaköy’e gittik. Parkur Karaköy’den başladı. Kolay bir parkurdu yani öyle olacaktı 2 saatte bitecekti. Yavaş yavaş gün ağarıyordu. Önce Ovacık parkuruna girmişiz fark etmeden yolumuz uzadı. geri döndük doğru parkuru bulmamız uzun sürdü toprak ayağımızdan kayıyordu zorlandık bir ara düştüm elim kesildi ve üzerine düştüğümden kolum acıdı kolumun acısı bir süre sonra geçti ama bu parkuru sevmedim. Yaklaşık üç buçuk saat sonra parkur Ölüdeniz’de son buldu ama bu kez dizimde bir ağrı vardı. Sanırım dizime çok yüklenmiştim, hemen otele gittim duş alıp kahvaltı yaptım sonra iki saat uyudum ardından Ölüdeniz’e gidip kano yaptım. Sekizinci Gün / EVE DÖNÜŞ Son günümüzdü, programda Kabak Koyu parkuru vardı ama iptal oldu kimsenin yürüyecek hali kalmamıştı. On iki Adalar’a gitmeyi düşündük ama tekneler doluydu. Bir grup minibüs ayarlayıp karadan koyları gezmiş ama ben ve bir çok arkadaş gitmedik onun yerine Ölüdeniz’de yatıp dinlendik ve gene kano yaptık. saat 17:30 da otele gidip eşyalarımızı toparladık saat 19:30 gibi eşyalarımızla terminaldeydik. Eşyalarımızın bıraktık gidip akşam yemeği yedik saat 21:00 de otobüsümüz kalktı. On bir saat gözümde büyüdü büyüdü… offf zaten dizimde ağrıyordu... yol boyunca uyumakla uyumamak arasındaki çizgide kaldım işkence gibi ama her şeye değer.. Bir gün mutlaka Likya Yolu’nun diğer parkurlarını da yürüyeceğim, üstelik bu yürüyüşü sırtımda çadırımla yapmak gibi bir hedefim var ama uzuuuun bir izne ihtiyacım var bunun için LİKYA YOLUNDA BAZI PARKURLAR Ovacık-Kirme-Faralya-Kabak Koyu 20 km Kabak Koyu-Alınca-Boğaziçi-Sidyma 16 km Sidyma-Bel-Gavurağılı-Pydnai-Özlen çayı 19 km Leton-Xanthos-Çavdır-İnpınar 10 km Akbel-Delikkemer-Patara 16 km Akbel-Bezirgan-.Sarıbelen-Gökçeören 15 km Gökçeören-Phellos-Çukurbağ-Antiphellos (Kaş) 22 km Apollania-Aperlai-Sıçak Yarımadası-Üçağız 16 km Kapaklı-Trysa-Syra- Myra (Demre) 21 km Belören-Zeytin-Alakilise-Goncatepe 12 km Goncatepe-Belos-Finike 18 km Karaöz-Korsan Koyu -Gelidonya Feneri 7 km Gelidonya Feneri-Adrasan 16 km Adrasan-Musa Dağı-Olympos-Çıralı 20 km Çıralı-Tekirova-Phaselis 22 km Beycik-Tahtalı 7 km Tahtalı- Zirve-Yukarı Kuzdere-Gedelme 22 km Gedelme-Göynük yaylası-Göynük 24 km Göynük Hisarçandır 22 km

Yorumlar

Popüler Yayınlar